MAKTU İDARİ PARA CEZALARINDA ADALET VE HAKKANİYET
Soner ALTAŞ
Dünya Gazetesi, 2 Eylül 2016
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nda bazı yasal yükümlülükleri yerine getirmeyen veya bu yükümlülüklere aykırı hareket eden kişilere ceza verilmesi öngörülmektedir. Bunların ağırlıklı kısmı adlî ve idarî olmak üzere para cezalarından oluşmakta iken, bazı suçların yaptırımı hapis veya adlî para cezasına bağlanmıştır. TTK’da kabahat olarak öngörülen fiillere ilişkin idarî para cezalarının tamamı maktu olarak belirlenmiş, sadece kabahatin işlenmesi suretiyle bir menfaat temin edilmesi veya zarara sebebiyet verilmesi hâlinde nispî idari para cezası uygulanması öngörülmüştür. Sözkonusu idarî para cezalarının her yıl yeniden değerleme oranında artırılarak güncellenmesi gerekmektedir. Diğer yandan, konuya ilişkin ikincil düzenlemeler uyarınca, TTK’da öngörülen kabahatlerin tekerrürü yahut birden fazlasının aynı anda işlenmesi halinde ağırlaştırılmış olarak hesaplanıp uygulanması, özellikle küçük ve orta ölçekli tacirleri malî açıdan ciddi sıkıntılarla karşı karşıya getirebilecektir. Örneğin, 2014 yılında kurulan ve 2014 ile 2015 yıllarına ait yevmiye defterinin kapanış onaylarını yaptırmayan bir limited şirkete uygulanacak ilgili para cezası hesaplanırken, 2016 yılı için artırılmış temel ceza tutarı olan 5.209 TL’ye, temel cezanın iki katı olan 10.418 TL ilave edilmekte ve idarî para cezası 15.627 TL’yi bulmaktadır.
Her ne kadar Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen idarî para cezalarına ilişkin doğrudan bir karar olmasa da, Anayasa Mahkemesi’nin 7/4/2016 tarihli, E.2015/109, K.2016/28 sayılı kararı ise, hem TTK’da hem de diğer kanunlarda düzenlenen idarî para cezaları açısından önemli sonuçlar içeren ve idarî para cezalarında hukuk devletinde bulunması gereken adalet ve hakkaniyet ilkelerine vurgu yapan önemli değerlendirmeler içermektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararında maktu idarî para cezalarına ilişkin olarak; idari yaptırımlar açısından hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerinin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucunun takdir yetkisine sahip olsa da, bu takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerektiğine; Kanun Koyucunun da tıpkı mahkemeler gibi takdir yetkisi kullanırken hakkaniyeti gözetmekle yükümlü olduğuna; idarî para cezalarının öngörülmesindeki temel kuralın kabahat sayılan eylemin işlenmesini önlemeye yönelik “caydırıcılık’’ fonksiyonunu yerine getirmek olduğuna; maktu olarak belirlenen idarî para cezalarında işletmelerin ekonomik büyüklüğü ve sınıfına ilişkin kademelendirme yapılması, failin kusur durumu başka bir ifadeyle fiili kasıtla veya taksirle işleyip işlemediğinin dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Kanımızca, TTK’da öngörülen idarî ve adlî para cezalarının da tacirlerin ölçeklerine göre kademelendirilerek uygulanması, örneğin; idari para cezalarının küçük ölçekli şirketlere ¼, orta ölçekli şirketlere ½, büyük ölçekli şirketlere tam olarak uygulanması; adlî para cezalarının küçük ölçekli şirketlere alt sınırdan, orta ölçekli şirketlerde alt sınırın %50 fazlasıyla, büyük ölçekli şirketlere ise üst sınırdan uygulanması, hakkaniyete daha uygun olacaktır.